Cihan Tasarim
 
   
 
 
Anasayfa
Haberler
İlçe Haberleri
Sakaryaspor
Ulusal Haberler
Sektör Haberleri
Dünya Haberleri
Spor
Kültür Yaşam
Video Haber
Köşe Yazarları
Gezelim Görelim
Röportaj
Resim Galerisi
İlanlar
Firma Rehberi
Önemli Telefonlar
İletişim
Röportaj
Gezelim Görelim
Son 5 İlan


 
= Resimli ilanlar
turizm
 
 
 
 
 
 
Son Yorumlar
Uçak'ın Ölümü ve Operasyon, Medya'da
Emlakçının. İntiharının alı kaplan ile Bi alakası. Bulunmamaktadır. Ko...
Yorumu Oku

Plaka Fiyatları El Yakıyor
AKAZIYA SATILIK TAKSI PLAKASI
sakarya akyazıda tıcari taksı plakası 110.000 tl pazarlık sünnettr :D
Yorumu Oku

Vali Yardımcısı Ballı'yı hangi sözü yaktı
haber
yalan haberler yapmayın o adam suçsuz.
Yorumu Oku

Karasu OSB Mahkemelik
Benimde orda yerim var .. 50 tl den yer alirim mail atın goruselim
Yorumu Oku


Tren Saatleri
 
Semih Saygıner'le dolu dolu...
Çarşamba, 19 Mart 2008

"Tetiği çekersin mermi gider"

"Şarkı Söylemek Lazım dediler" ben de söyledim...Dünya Şampiyonluklarıyla tanıdığımız bir isimken, ekran yüzü haline geldi Semih Saygıner…Bir müzik yarışmasında koçuyla birlikte ikinci oldu. Uzun süre birinciliği zorladı. Hatta, birincilik kürsüsünün hakkı olduğu konuşuldu. Yine mesleğine döndü, dünya kazan Semih Saygıner kepçe geziyor. Ama Eylül döneminde farklı bir talk-showla ekrana olacağının heyecanıyla birlikte…

Türkiye'de bilardo dendiğinde akla gelen ilk isim Semih Saygıner...Sayısız birincilikleri ve dünya şampiyonluklarının sahibi.Kendi adı ile anılan çeşitli vuruş teknikleri var. Ekranlarda kimi gösteri müsabakalarında izlemek mümkündü Saygıner’i…Lakin, son zamanlarda "Şarkı Söylemek Lazım" finalistlerinden biri olarak çıktı karşımıza. Hatta, elde ettiği ikinciliği, hatta ve hatta birinciliği nasıl kıl payı kaçırdığı ve hak ettiği konuşuldu.

Herkesin, artık medya cambazı haline geldiği ve çok çabuk tüketildiği günümüzde duruşu, kendinden emin tavırlarıyla dikkat çeken Semih Saygıner'i hem daha yakından tanımak hem de sizlere tanıtmak için randevulaşıyoruz.

Buluşma mekânımız elbette bir bilardo salonu...Karşımda kendinden emin bir kişi olduğunu daha tanışma faslında fark ediyorum.

Sürekli çalan telefonlarına verdiği cevapların ardından Semih Saygıner'e böyle bir yarışma içerisinde bulunmasının nedenini soruyorum.

Öyle ya, bu kadar dünya çapında bir isim olup, sonra da ekranda ciddi anlamda riskleri olan böylesine buram buram magazin kokan bir programda boy göstermeyi neden tercih etmişti Semih Saygıner?..

"YARIŞMAYI BEN ARADIM"

Branşına dikkatleri çekmek için mi? Ya da, kendi üzerine dikkatleri çekmek miydi gerçek niyeti?..Tüm bunları “Teklif edildiğinde neden kabul ettiniz bu yarışmayı?" şekildeki soruma beklemediğim bir cevap alıyorum.

Sorumu dikkatlice dinleyen Semih Saygıner, "Yarışmayı ben aradım, katılmak istiyorum" diyerek cevap veriyor.

Sizi buna iten sebep neydi peki?

Duygusal zekam çok gelişmiştir. Daha önce Buzda Dans ile ilgili bir teklif gelmişti zaten, o zaman kabul etmemiştim.

"KARİZMAYI MI ÇİZDİRECEKSİN!.."

Neden?

Sebepleri bende kalmakla beraber, kendi açımdan amacına ulaşacağını zannetmedim. Fakat bu yarışmada şarkı söylemek bir nev-i sanatın bir parçası. Bir çok arkadaşım beni uyardı. "Ne işin var bu yarışmada? Başına neler gelecek bilmiyor musun? Karizmayı mı çizdireceksin?" gibi neler söylediler.

Kendinden emin olan ve ne yapacağını bilen insan, bu bahsedilen şeyleri yapmaz. Bana, "Şarkı Söylemek Lazım" dediler, ben de söyledim. Bu kadar, konuyu amacından saptırmayan insan, yüzünde maske taşımayan insan olduğu gibi ortadadır.
Şarkı söylemeyi sever miydiniz pekala?..

Kendi arkadaşlarım arasında söylerim. Ama müzikten o kadar uzağım ki… İlk görüşmelerde Ercan Saatçi ile çalışılıyordu. Yarışma için kabul kararı veren kişiydi yani. Bir piyano tuşuna bastı ve "Bir ses ver bana" dedi. "Anlamadım" dedim, düşünün o kadar alakasızım. Saatçi, "Sen de kulak zafiyeti var" dedi bana.

Ben de kulağıma o kadar güveniyorum ki, bu konuda hiç tevazu göstermeyeceğim. Ağzımdan çıkanı kulağım duyar yani. Saatçi'ye "Ben sana şarkı söyleyeyim" dedim. Daha sonra Metin Özülkü geldi. O ise bana "Çok iyi kulağın var" dedi. Bunun farkındaydım zaten. Bir alanda çok başarılı olmak, dünya şampiyonlukları kazanmak, insan olmamızı unutturmayı gerektirmiyor?

"MESAFEYİ KAPATTIM"

Bu ciddi bir medeni cesaret örneği. Orada sahneyle alakası olmayan tek insan bendim. Bunu kolay kolay kimse yapmaz.

Sahne belki evet ama siz insan kalabalıkları karşısında bulunmaya alışkınsınız.

Evet ama ben insanların istediğini yapmıyorum. Ben masaya çıkıyorum. Benim oyunum ne söylüyorsa onu oynuyorum. Onların talebine göre iş yapmıyorum

Kendinizi seyrettiniz mi?

Elbette...

Nasıl buldunuz kendinizi peki?

İlk başlarda salatalık tutar gibi tutuyordum mikrofonu!.. Orada sahneye en uzak insan bendim, fakat en fazla ben yaklaştım. Müzikle, sahneyle alakası olan insanların seviyesine geldim. Bu konuda tevazu göstermeyeceğim. Zuhal, Hande Subaşı, Didem Uzel, Vatan Şaşmaz, Serap Ezgü hepsi ekranlara ve kameralara alışık olan insanlar. Benim hiç alakam yok. Ben mesafeyi kapattığımı düşünüyorum.

Bu iş için ekrana çıkarken aklınızdan spor dalınızı daha da geniş kitlelere tanıtmak geçiyor muydu?

İnsanlardan şunları duydum. "Seni yakından tanıma fırsatı verdiği için programı takip ediyoruz" diye çok sayıda e-mail aldım. Benim kriz yönetimimi de, tabiri caizse madara olduğumu da gördü seyirci. Jüri üyeleriyle ilişkilerimi, enerjimi gördüler. Enerji, rolü yapılamayacak bir şeydir çünkü. Ya vardır, ya da yoktur. Tabiri yerindeyse mal bu!..Bir kaç kez üzerime geldiler, "Neden münakaşa etmiyorsun?" türünden... Bir insanın maskesi yoksa, düşmez... Ben rol yapmıyorum. Maskem yok, bu... Bundan sonra görüldü ki, bu işe emek vererek, olduğun gibi görünerek bununla da bir şey başarılabilir. Ancak vasıfları ve yeterlilikleri sağlam olmayan insanlar gündem oluşturmak zorunda hisseder kendini. Ben yıllarca kendini anlatmış biri olarak rahatsız bir adamım.

"BENİ ANLATACAK BİRİLERİ YOK!"

Çünkü insanın kendini anlatması kötü bir şeydir. Ama beni anlatacak birileri yok. Bu yarışma benim için bu açıdan çok iyi oldu. Beni kapıcıma, Akmerkez'deki garsonlara sorun. İnsanlar, bu yarışma sayesinde beni ben halimle görme fırsatını elde ettiler.

Sizin için, "Aman ne beyefendi çocuk!" deniyor, farkındasınız değil mi?..

Beyefendilik, hata yapmamak değildir. Hata yaptığında, yanlış olduğunu fark ederek, onu tamir edebilmektir. Etrafınıza dikkat ederek yaşayacaksınız. Paranoyaklık boyutunda değil. Hayatımın her tarafına da sirayet etmiştir.

Bu yarışmaya dahil olmanızın ardından sizi rahatsız edebilecek magazinsel tavırlar oldu mu?

Meyilim olsa, evet olabilirdi. Hatta bir kez bir ana haber bültenine katıldık. Kuliste yapılan çekimler sırasında partnerim Yeliz'in kıyafetindeki dekolteyi sordular. Ben de şakayla karışık, "Tasvip etmiyoruz" dedim. O çıktı bir tek. İlla böyle mi yapmak lazım? Bir yarışma var ve orada iyi performans gösteriyorsam bu değil midir asıl olan?.. Ben de bunu anlayamıyorum... Yok eğer diğer türlü yapacak olsaydım, ben bunu 15 sene önce de yapardım.

Yeliz Hanım ile çalışmak sizin tercihiniz miydi?

Hayır. Organizasyonun kararı.

Memnun muydunuz?

İlk dönemlerde biraz zorluk yaşadık. Birbirini tanımayan iki ayrı insan, bir takım oluşturuyor. Bu süreci bir yarışma esnasında yaşadık. O süreçte istenmeyen şeyler oldu, fakat onları da çözdük. Çözdüğümüz içindir ki, 5 hafta üst üste birinci olduk. Toplam 7 hafta birinciliğimiz var. İkincilik gibi çok değerli bir derece kazandık, sağ olsunlar. Halk öyle seçmiş, SMS'ler belirlemiş!.. Öyle uygun görmüşler…

"YARIŞMANIN BİRİNCİSİ BENİM!"

Yarışma 1-2 hafta uzamış olsa sonuç farklı olabilir miydi?

Ben zaten bu yarışmanın birincisi olduğumu düşünüyorum. Türkiye'de herkes bunu konuştu. "Bravo Zuhal'e süperdi, birinci oldu" demiyor. Ben elimden geleni sonuna kadar yapabilecek bir insanım, yaptığımı düşünüyorum. Kontrol mekanizması bende olmayan şeyler konusunda yetkili insan değilim. Buna halk karar verdiyse, saygı duymak lazım. Başka bir şeyler de karar verdiyse ona da saygı duymak gerek... 100 insanın 85'i aynı şeyi söylüyorsa bunda da bir doğruluk payı vardır. Birinci benim, ben sadece 50 bin YTL almadım payıma düşen!.. 5 milyon insan kazandım... 50 YTL hemen biter, 5 milyon insan bitmez…

"HENÜZ ALBÜM YAPACAK KAPASİTEDE DEĞİLİM"

Bundan sonrası için bir albüm çalışması niyetiniz var mı?

Öyle bir şey düşünmüyorum. Yeliz'in albümünde bir düet yaptık, piyasaya çıktı. İlk defa stüdyoya girdim. Hakkını teslim ederek söylüyorum. Piyasada albümü olan, şarkı söyleyen bir çok insandan daha iyi şarkı söyleyebildiğime inansam da, kendimi albüm yapacak kalitede hissetmiyorum.

Yarışma mı cesaretlendirdi sizi?

Yoo!.. Hoşuma gitti. Ben cesur bir adamım, bir şeyi istiyorsam yaparım. Çocukluğumdan bu yana böyleyim. İsteklerim de gerçektir, maymun olmam. Yeteneğimin üzerinden de tavan yaparım. Ben bir sporcuyum, bunlar bana fasulye kalır… Dünya çapında iş yapmaktan bahsediyorum. Kimse bunu ukalalık olarak almasın, bu bir metot işi. Ben bir genci dünya şampiyonu yapacaksam, yeteneklerim sayesinde yapacağım. Kendimi de, hırsı mı da iyi yöneterek, dünya şampiyonu olmuşum.

"HAYALLERİMDE DE GERÇEKÇİYİM"

Hayattaki hedeflerini "Maddi" değerler üzerine kurmamış Semih Saygıner.

Bunu bir anısıyla şöyle anlatıyor...

“Bir gün iş dünyasının ünlü isimlerinden biri sordu bana... "Çok para kazandın mı Semihciğim?.." diye.
Ben de soruya soruyla cevap verdim: Kime göre ağabey?..

"Futbolcular gibi, milyon dolarlar filan canım…" dedi o kişi...

Ben de "Şart mı?.." dedim.

"Ben, önce bu işi iyi yapmak istedim, iyi yaptım. Dolayısıyla bana getireceği parayı kabullenmiş ve bununla mutlu olmayı biriyim. Kazandığım parayı da güzel bir şekilde hayatıma sıvadım. Dünyanın en zengin insanıyım. Çünkü, bu dünya gerçek ve benim..."

Hayallerini ise bir dizi sıra halinde gerçekleştirmiş Semih Saygıner...

Kendi alanında dünyanın ilk sıralarında yer alan bir sporcu olarak bu noktaya ise adım adım gelmiş.

"İLK ARABAMI ALIYORUM: 1988 MODEL DOĞAN"

Bunun için Saygıner'in verdiği örnek ise daha da ilginç...

"Cebimde para yokken BMW otomobile özenmedim. 'Vay be ne ne araba!' demedim. Gittim, 1992 yılında 1988 model Doğan aldım. Hiç unutmuyorum, 52 milyon Lira verdim... Çok seviyordum o arabayı. Şimdi de süper bir arabaya biniyorum, onu da çok seviyorum. Bunu, burnu büyüklük olarak söylemiyorum. Bunların hepsi nimet. İnsanlar iyi şeyleri hak eder, kazandığı parayla da bu farklı olabilir. Ben bugün de o paraları kazanıyor olsaydım. Hâlâ o tarz bir arabaya biniyor olur ve yine başarılı olurdum… Başarıyla, çok parayı birbirine karıştırmamak lazım"

Hayli reyting alan bir programda görünmenizin branşınıza katkıları oldu mu?

Benimle yapılan röportaj sayısının arttığı muhakkak!.. Verdiğim röportajlarda okuyucular, seyirciler ya da ziyaretçiler benim kendimi anlattığımı zannetmesinler. Ben usta bir aşçı gibi tarif veriyorum. İsteyen alır evinde dener, isteyen denemez!.. Bu kadar. "Arkadaş!.. Ben böyle yaptım güzel oldu" diyorum.

Öğrenmek için hayli "Hırslı", hatta "Sabırsız" bir kişilik Semih Saygıner...

Bunu da örneklendiriyor bana...

1988 yılında gittiği İngilizce kursunun çok ağır işlediği gerekçesiyle, tüm kurun parasını ödemesine rağmen terk edip çıkmış…

"One, Two, Tree... Bir ömür mü geçer böyle yahu?!" diyerek...

ABD'de adınıza yapılan bir masa var ondan bahsedelim biraz da?

Masa, Belçika-Türkiye ortak yapımı. Amerika'da dünya prömiyeri yapıldı, Gabriels Eurasia... ABD'de çok büyük bir fuar var. Masanın dizaynı için ben de birtakım dokunuşlar yaptım. 20 Haziran'da Las Vegas'a gidiyorum. 21-22-23'ün de oynuyorum. 25'in de de dönüyorum. 28 Haziran'da ise Portekiz'de olacağım. Eylül gibi Türkiye pazarına giriyoruz.

Amacınız nedir bu projede?

Ben sonuçta masa ya da ıstaka üreticisi değilim. Ben sadece zaten markalaşmış ismimi, ileriye dönük olarak daha da markalaşma sürecine faydası olması açısından orta vadede bir anlaşma yaptım. Masanın bir kısmı Belçika'da bir kısmı da Türkiye'de üretiliyor. Belçika'dan gelen parçalar Türkiye'de birleştiriliyor ve dünyaya açılıyor. Bunu belki bir takım kredilerle büyütüp, farklı bir istihdam da yaratabiliriz. Çünkü, bilardo piyasası çok büyük. Fuarlar dahi inanılmaz boyutlarda. Her sene Amerika kıtasında 150 bin adet masa satılıyor.

"SEMİH SAYGINER İMZALI ISTAKALAR PİYASADA"

2005 Ağustos'una kadar Japonya'da bir firma ile anlaşmıştım. O tarihten bu yana ise Euraisa firmasıyla anlaştım. Onlar şu anda ıstakayı üretiyorlar. Hem Türkiye hem de dünya pazarında Semih Saygıner imzalı ıstakalar piyasaya çıktı. Bu ülkeme prestij kazandıracak bir şey. Istaka dediğiniz şeyi ağaçtan kesip yapamazsınız. Bu bir tekneloji, beraberinde kalite getirmek zorunda. Bunun dünyada kabul görmesi,Türkiye'de kaliteli bir şeyin üretildiği anlamına gelir, ülkemize de prestij ve döviz kazandırır.

Bilardoyla teşvik-i mesaisi hiç mi hiç olmayan, bu branşla olan alakası sadece Amerikan filmlerinde gördüğü rengarenk toplardan ileri gitmeyen bir 'Bilardo cühelası' olarak bu sporun dünyadaki sayılı isimlerinden biri olan Semih Saygıner'e yöneltmek için aklımdan bir soru geçiyor...

Lakin, nasıl sorsam?!...

Kendisi nereden merak salmış acaba bu cicili bicili toplara?!..

Hay Allah!

Nasıl sormalı?...

Aman... Atla deve değil ya!...

Saadet, söyleyiver gitsin!.. Oh be!..

İşte yanıt…

"BİLARDOYA BAŞLADIM, 1 YIL SONRA İSTANBUL ŞAMPİYONUYDUM"

“Sakarda'yız... Bir arkadaşım, "Semih, bilardo biliyor musun?" dedi. "Biraz biliyorum" deyince "Gel oynayalım" dedi. Gittik, oynadık. Ben ıstakayı nasıl tuttuysam, “İlk defa oynamıyorsun” gibi bir laf etti bana. 16 yaşındayım, git gide sardı beni bilardo. Kimi ustalar tozlu raflardan ıstakalarını çıkardılar… 1 sene sonra İstanbul Şampiyonu olmuştum. İnsanlar kahvelerde ve izbe mekânlarda oynandığı bir spor olarak algılanıyordu bilardoyu.”

Bilardo bir spor branşı. Peki başarıya giden püf noktaları neler?

Kimi branşlar vardır, futbol ya da atletizm gibi değildir, illa terlemek ve koşmak gerektirmez. Ama başarılı olmak için belirli bir form ve sporcu gibi yaşamanızı gerektirir. Öyle, toplara vurmak ve yerlerini değiştirmek değil. Benim bahsettiğim dünya çapında sporcu olup, başarıya ulaşmayı kastediyorum. Kimi sporlar vardır ki, seyircisinden çok, sporcusu vardır. Her yerde bilardo masası bulursunuz. Evde, işte, otelde...

Bu ayrıcalık mı, izlemekten ziyade katılımcı olmayı cazip kılıyor?

Hayır… İzleyicisi de çok fazla. Ama, kimi sporların işlerliği böyle. Bowling, hatta tenis de böyledir. Golf dahi böyledir. 2 bin, hadi bilemediniz 3 bin kişi golfu seyreder. Ama dünyada o kadar çok insan golf oynar ki... Her sporu zevk için yapamazsınız. Bilardoyu insan evinde oynar, kafede oynar... Ama bu bir spor mu?.. Spor.. Biz sporcu gibi hazırlanıyor muyuz? Evet. Kolombiya'da bir dünya kupasına katılıyoruz. 3 bin, 4 bin kişi seyrediyor. Bilardo küçük bir spor değil, futbol gibi değil tabii. Janette Li ABD'de ünlü bir sporcudur, girin sitesine bakın...

"SPONSOR DESTEĞİ ÖNEMLİ"

Biz de neden geri planda kalıyor bilardo?

Ün dediğiniz şey, profesyonel bir yapıdır. Hollywood yıldızlarının kendi kendilerine arka bahçede film çevirdiklerini düşünün. Evde oturup tek başlarına seyrediyorlar. Bu ün müdür?.. Bu profesyonellikte insanlarla olmazsa seyredilmez. Dünya şampiyonları çıkarmış bir ülkede amatör bir yapıyla bunu kalkındıramazsınız. Hangi amatör branş olursa olsun… Hollywood'ta yıldız olmazsa, Hollywood olmaz. Boksta Muhammed Ali olmazsa boks olmaz. Bana bir sponsor destek verecekse benden sonra gelecek memleket evlatlarına destek vermektedir esasında. Sadece bana değil. Vestel Süreyya Ayhan'a sponsor olduysa, Süreyya Ayhan'ın hayatını kolaylaştırmıştır. Fakat öte yandan bir çok kız çocuğunu atletizmle uğraşmasına sebep olmuştur.

Bilardo branşı yeterince sponsor bulabiliyor mu?

Bulamaz. Bu yapıda çağıramaz. Ancak, profesyonel dokunuşla değişir. Profesyonel yönetim ister. Biz sporda dünya çapında başarı kazanmak istiyorsak 10 sene sonrası için böyle olmaz.

"BÖYLE OLMAZ!.."

Ne yapmamız gerekli?

Profesyonellik gerekli. Yönetici olmadığım için gördüğümü söylüyorum. Ben o yapıya girmek lazım diyorum. Tavsiyede bulanabiliyorum.

Federasyondan size talep geliyor mu?

Çok zor bir soru soruyorsunuz. Cevap verirken çok dikkatli olmam lazım... Böyle olmaz!.. Bu kadar diyorum.

(Profesyonel biri olarak, kendisinden beklenenlerin farkında olan Semih Saygıner'in bu noktada sorularım üzerine bir nebze gerildiğini hissediyorum. Fakat, o beyefendi kişiliğinden ödün vermeden tüm nezaketiyle sorularımı yanıtlamayı sürdürüyor.)

"TETİĞİ ÇEKERSİN MERMİ GİDER"

Profesyonel bir sporcuyum değil mi, benden ne bekleniyor?.. Gerekli performansı göstermezsem beni milli takımdan çıkarıyorlar mı?.. Çıkarıyorlar... Ben neden işini iyi yapamayan yöneticilere hesap soramıyorum. Bunu sormak gelişmenin ilk adımıdır. Tetiği çekersin mermi gider...

Siz ne kadar daha bir sporcu olarak bilardoya devam edeceksiniz?

Onu şu anda bilemem. Zaman gösterir. 50'li yaşlara kadar devam edebileceğimi düşünüyorum.

Sizin aklınızdan geçen profesyonel dokunuş için bir hayli daha bekleyeceğiz o halde!..

Benim yapmam şart değil. Sırtıma yük verildiğinde bunu motivasyona çevirecek kadar sporcuyum. Kazanamayacağım maçı dahi kazanırım. Ama yalnız, boynu bükük olmaz. Dünya Şampiyonu olup geldiğim de, "Baba ne zaman şampiyon oldun?" üzüyor insanı...

"ŞAMPİYON OLURSAN BRAVO!"

Olması gereken desteği göremiyor musunuz?

Görmüyoruz tabii. Ben değil, bir çok amatör spor görmüyor. Şampiyon olursa bravo!..

Son dönemdeki popülerliğinizden önce de 3-5 adım önde olan bir insandınız.

Bu sizce nedendi?..

Basının sizi tanıtma gayretinden değil elbette. Sizin ciddi başarılarınızdan kaynaklanıyordu...

Sadece başarıdan kaynaklandığını düşünmüyorum. Kendimi, olayları, yanlışları iyi ifade edebildiğim için olduğunu düşünüyorum. "Sporcum bana madalya kazandırsın, evimde ağlayayım yeter" gözüyle bakılıyor sporcuya. Oysa milli sporcu, bu ülkeyi temsil etmesi için bu vasıflar yetmez. Lisan sahibi, oturup kalkmayı bilen, ülkesine dili uzatıldığı zaman cevap verebilecek sivri zekasını geliştirmiş, medeni cesaret sahip, sporunu bulunduğu her ortamda anlatma yeteneğine sahip, hitap yetisi gelişmiş olması gerekir. Sizce gelişmiş mi?..

Şahsınızda mı?

Hayır genel itibariyle...

İstediğimiz düzeyde değil.

İşte, budur... Burada ukalalık yapmak için konuşmuyorum. Beklenti olarak iyi sporcu; sporunu iyi yapan, üstlerine itiraz etmeyen adamdır. Ettiğinde, "Sporcu kontrolden çıktı!" denir.

"SEMİH, DEĞİL SEMİH SAYGINER"

Sanıyorum sizin de bu tür konularda başınız derde giriyordur...

Girdi elbette. Amaca hizmet etmektir. Amaç nedir?.. Sporu ülkede yaymak... Ben görevimi sonuna kadar iyi yapmak için her türlü ortamda bunu anlatabilecek kapasiteye geldim. Başkaları gelmiyorsa o benim sıkıntım değil. 1986 yılında TV'ye çıktığımda 22 yaşındaydım, bilardoyu anlattım. O günden bu yana bilardoyu anlatmaktayım. Şimdi 43 yaşındayım, hâlâ anlatıyorum. Bu nedenle kalıp olmuş bir isim var ortada. Benden bahsederken kimse, "Semih" demiyor. "Semih Saygıner" diyor.

Yoruldunuz mu anlatmaktan?

Yorulmadım, yorulmam da... Gider birisi bireysel başarılarıyla kürsüye çıkar, alkışlarız, devamı gelmez.

"PEMBEYE BOYUYORUM, SİYAHA ÇEVİRMEK İSTİYORLAR"

Devamını nasıl görüyorsunuz bilardo sporunun?

Ben elimden geleni yaparım da. Benim kontrolüm dışındaki olaylar için bir şey diyemem. Ben çok güzel bir tablo yaparım. Ama daha piyasaya çıkmadan birileri gelip onu parçalarsa ben ne yapabilirim?.. Ben bilardo duvarını yıllardır itinayla pembeye boyuyorum. Birileri geliyor üzerine siyah boya çekiyor, yıllardır böyle...

Siz bu yarışmaya katıldığınız ilk günlerde de kimi eleştiriler geldi federasyondan...

Yorum yapmıyorum. Yakışık almayacak bir yaklaşım. Boş. Las Vegas'a da gittim. Dişimle ilgili sorun yaşadım. Bunlar gayet insani şeyler. Şarkı Söylemek Lazım yarışmasına da kendi inisiyatifimle girdim. Kendi hayatımı nasıl yaşayacağıma da ben karar veririm.

Size yarışmaya katılmamanız mı söylendi?

Kimse bana girmeyin diyemez. Hakkı yok. Şarkı söylemek kötü bir şeymiş gibi, "2 gün sonra şarkı söylerken gördük" dendi. Öyle bir pembeyle boyamışım ki ben o duvarı... Hiç bir siyah boya kapatamaz...

Sizin adınıza 40 özel tescili olan Semih Saygıner vuruşu var, değil mi?

Evet, dünya çapında çok rağbet gören bir dergi 1995 yılında bunları yayınlamaya başladı. Bu vuruşları yapmaya başladığımda tüm dünya şok geçiriyordu. Ve bu vuruşlar, "Semih Saygıner'in Sihirli Vuruşları" olarak kaldı. Dünyada nereye gitsem benim adımla anılan vuruşlar.

"ÇÖZDÜM, VE İNSANLARA SUNDUM… BUDUR?"

Nasıl bir his bu? Gittiğiniz herhangi bir ülkede bu vuruşlarla karşılaşmak?

Düşünün ki, çok tonton ve kendi hayatını idame ettirebilen bir kadın marketteyken geldi ve "Oğlum, şu yoğurdun son kullanma tarihi nedir?" dedi. Karşı tarafın bilgisi yok, bilgilendiriyorsunuz. Acıma ya da aşağılama yok. Geçenlerde yaşadığım için bu şekilde dillendirmek istedim. Buna çok benzeyen bir duygu bu. Bir şey yapıyorsunuz, ama bunu milletin kafasına vurarak değil, o olayın içine girerek çözmüş olabilmek mühim benim için. İşte ben aynen bunu yaptım. Çözülemeyen bir şeyi çözdüm. O vuruşları keşfettim. İnsanların kullanması için sundum, bu kadar...

Elektriğini karşı tarafa bu kadar net geçiren bir insan olan Semih Saygıner… O, şimdi yeni yayın döneminde bilardo masası etrafında geçen, halkın interaktif vuruşlar yaparak kimi minik ödüller kazanabileceği farklı bir talk-show programıyla ekrana gelmenin hazırlıklarını yapıyor... Tayfur Dinçer imzalı olacak programda Jeannette Lee'yi belki Türkiye'ye getirerek, kimi ünlü ama bilardo seven isimlerle karşı karşıya getirmek gibi projeleri var Saygıner'in. Hatta piyano eşliğinde kimi parçaları mırıldanacağı bir köşesi olacağı müjdesini de verelim Semih Saygıner'in sesini seven hayranlarına…

"HEP BANA HEP BANA, OLMAAAAZZZ!.."

Gittiği ülkelerdeki insanların dilini irtibat kuracak kadar öğrenebilmek gibi özel de bir merakı var Semih Saygıner'in...
Bu noktada yine bir durum tespiti yapıyor Saygıner...

İletişimde farklı yönünü bir kez daha ortaya koyuyor başarılı sporcu.

Hatta ciddi bir ipucu...

Ben de olduğu gibi sizlerle paylaşıyorum.

“Sahne ışıkları altında yaptıkları işten dolayı çok sevilen insanlar vardır. Sevgi seline maruz kalırlar. Fakat yıldızları söndüğünde yapayalnız kalırlar ya... Ben buna katılmıyorum. Sevgi karşılıklı bir şeydir. Sadece size sevgi gösterilmesi yeterli değildir. Adama sorarlar, "Sen ne kadar geri sevda gösteriyorsun?"

Geçen gün bir üniversiteye söyleşiye gittim. Çok kalabalıktı, anormal bir ilgi vardı. Sorulardan birisi, "Semih Bey, gösterilen ilgiden memnun musunuz?" oldu.

"Elbette, çok memnunum. Ama ben sadece ilgi görmeye değil, sizlere de ilgi göstermeye geldim" dedim. Böyle görürseniz güzel olur. "Hep sevileyim, her yerde ben revaçta olayım!" bir yere kadar... Sonra patlar canım o!..

Semihçe bir tavsiye

"Deneme yanılma yoluyla hızlı öğrenen, ülkesini dünya platformunda temsil etmiş, belli vasıflara sahip, aile terbiyesi almış, bütün tanınırlığına ve sosyal statüsüne rağmen hâlâ yüzü kızaran bir adam olarak bütün arkadaşlarıma sesleniyorum: Beyefendiliği bırakmaya gerek olmadan dünya çapında işler yapabilirsiniz. Bunları denemiş biri olarak, insani yönlerini size anlatıyorum. Bu metotları ister deneyin, istemezseniz denemeyin"

Röportaj: Saadet ÖZCAN
Fotoğraflar: Bora TOPRAKCI

Bu röportaj sporx.com sitesinin izniyle yayınlanmaktadır.


Röportaj hakkındaki diğer yazılar


Yorumlar (3)
RSS Yorumlar
1. 17-12-2008 15:32
BAŞARILARININ DEVAMINI DİLİYORUZ
Gerçekten çok sevdiğimiz bir insan...
Yazar Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır (Misafir)
2. 23-06-2009 00:51
mükemmel
sizi bu beyfendiliğinizle bir kez daha takdir ettik allah yolunuzu açık etsin
Yazar Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır (Misafir)
3. 23-06-2009 14:36
Sakarya'lılar zaten Böyledirler.
Huyumuz kurusun ne çıkarsa Sakarya'dan çıkıyor. biz her zaman her yernde en iyi, en centilmen, en mükemmel insanlarız. Bu da Sakarya'nın havasından ve suyundan kaynaklanıyor. Benim Canım Sakaryam.......şahlan artık Sakaryam....
Yazar Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır (Misafir)

Yorum Yaz
  • Lütfen Yorumlarınız Haberin Konusuna Uygun Olsun.
  • Kişisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adınız:
E-Posta
Web Site
Başlık:
BBCode:Web AddressEmail AddressBold TextItalic TextUnderlined TextQuoteCodeOpen ListList ItemClose List
Yorum:



Güvenlik Kodu:* Code
Bu Habere Yazılan Yorumlar Hakkında E-Posta Aracılığıyla Bilgilendirilmek İstiyorum

Yazdır E-posta
 

 
 
© 2008 Sakarya Gündem Sitedeki içeriğin tarafımızca oluşturulan kısmı kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede kullanılan grafiklerin ikinci şahıslarca kullanılması yasaktır. Yer alan yorumlar ve haberlerden yazarları sorumludur. Tasarım: Cihan Tasarım