Konusu Geyve'de geçen kitap ve Evdoksia'nın "Hediye"leşen Öyküsü... Yazar İsmail Keskin kaleme aldığı romanla hem ülkenin bir dönemine ışık tutuyor hem de 20. yüzyılda İslamiyet'i seçerek "Hediye" adını alan anneannesi Rum kızı Evdoksia'nın gerçek yaşam öyküsünü anlatıyor.
Evde ve çocukluğunun geçtiği çevrede sürekli olarak anneannesi Evdoksia hakkında anlatılan öykülerin gerçekliğini araştıran Keskin, 7 yıl boyunca Türkiye ve Yunanistan'da sözlü ve yazılı kaynaklarda arşiv araştırmasında bulundu. Yazar Keskin'in arşiv taramasının ardından elde ettiği verilerle kurguladığı roman, 1913 ve 1921 yılları arasında Sakarya'da, sonrasında evlatlık olarak Bilecik'e götürülen anneannesi, Rum kızı Evdoksia'nın yaşamını ele alıyor. Psikolojik yönü ağır basan romanda, annesi ve on aylık erkek kardeşiyle savaşın gerçek yüzünü inanılmaz acılarla keşfeden 9 yaşındaki Evdoksia'nın yaşadığı drama yer veriliyor.
Yazar Keskin'in arşiv taramasının ardından elde ettiği verilerle kurguladığı roman, 1877 ve 1925 yılları arasında Sakarya'da yaşayan anneannesi, Rum kızı Evdoksia'nın yaşamını ele alıyor. Romanda babasını hiç tanımayan ve anne sevgisinden uzak kalan 9 yaşındaki Evdoksia'nın yaşadığı drama yer veriliyor.
Keskin, Atina'daki Küçük Asya Araştırmaları Merkezince derlenen ve 300 bin sayfaya yaklaşan Küçük Asya'ya dair şahitlikler arşivini tarayan, 20. yüzyılın başlarında, mübadele döneminde Sakarya'nın Geyve ilçesinde yaşadığını tespit ettiği anneannesi Evdioksia'nın, Rum kızı olduğunu ve yerleştiği Müslüman ailenin yanında, 12 yaşında İslamiyet'i seçerek "Hediye" adını aldığını öğrendi.
Yazar Keskin, yaptığı açıklamada, romanda 9 yaşındaki anneannesinin savaşın vahşeti yüzünden yaşamak zorunda kaldığı zorluklar içinde kendine yeni bir hayat çıkarışını öyküleştirdiğini söyledi.
Keskin, 9 yaşındaki Rum kızı Evdoksia'nın 12 yaşına geldiğinde Müslüman bir evlatlık, Hediye'ye dönüştüğünü ifade ederek, şöyle konuştu:
"Bu anlamda bu kitap, Evdoksia-Hediye'nin 12 yaşına kadar olan hayatının romanı. Romanı yazma sebebim, hem çok göz önünde olup hem hiç görülmemiş, evde bilinip de çarşıda bilinmeyen onca hikayeden birini çarşıyla paylaşmak. Romanımda parça parça bilinen acıların, bir bütün halinde birbirinin bütünleyicisi olduğu keşfini sistematik bir şekilde anlatmak istedim. Çünkü mutlak kötü ve mutlak iyi anlatısına hiçbir zaman inanmadım. Kuzunun fırsat bulduğunda gözünü kırpmadan kurda dönüştüğü bir dünyada yaşıyoruz çünkü. Bu noktada da 'saf' ve 'erdemli' anlatılar sadece zihinlerimizi zehirlemekle kalmıyor, yeni ölümlere bahane oluyorlar. Bu yüzden de insanı anlamamız ve hayatı tarihe ve edebiyata yeniden taşımamız gerekiyor. Yani yerele inmek, hikayeleri dinlemek ve paylaşmak. Lise kitaplarından zihnimizde kalan saçmalıklar yüzünden dedemizin ve ninemizin hikayesini küçük görüp kulaklarımızı tıkamamız için hayatı tarihe ve edebiyata yeniden kazandırmamız şart. Hediye-Evdoksia'nın yazılma sebebi de tam olarak bu."
ROMAN, KAPSAMLI ARŞİV ÇALIŞMASINA DAYANIYOR
Romanların akademik dille yazılmış makalelerin taşıdığı kaygıları taşımadığını, okunabilirliği ve anlaşılabilirliği tarihçiler ya da sosyologlara değil, gazete takip edebilecek kadar okuma yazmaya sahip herkese göre ayarlandığını anlatan Keskin, romanlarda gerçeklik algısının okuyuculara bırakıldığını söyledi.
Keskin, uzun yıllar süren araştırmaların ardından elde ettiği verileri akademik makale yerine, roman olarak yazmayı tercih ettiğine dikkat çekerek, "Romanın ana kurgusunda aktardığım olaylar, tarih yazıcılığının meşru olarak kabul ettiği belgelerle de takip edilebilir olmasına rağmen, akademik bir makale yerine roman yazdım. Bu bir çok tarihçiye göre belge israfı olsa da, benim için tarihin alanının ve alışverişinin yerele yayılması açısından önemli bir adımdı. Çünkü bu kitabı okuyan ve benzer hikayeleri aile tarihinde taşıyan birçok kişi benimle temas kurarak, aile tarihlerini benimle paylaştılar. Eğer bu romanı salt belge ya da salt kurgu ile yazmış olsam böyle bir paylaşım mümkün olmayacaktı" ifadesini kullandı.
Romanın sözlü tarih çalışmaları ve arşiv çalışmalarına dayandığını anlatan Keskin, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bölgenin geçmişine, 20. yüzyılın başından bu yana olan tarihiyle ilgili üç kuşakla da yapmış olduğum onlarca saatlik, tasnifli sözlü tarih görüşmesi kayıtlarından yararlandım. İkinci kaynağım ise 20. yüzyılın ortalarında Atina'daki Küçük Asya Araştırmaları Merkezince derlenen ve 300 bin sayfaya yaklaşan Küçük Asya'ya dair şahitlikler arşivi. İki yıl süren Atina çalışmalarım neticesinde bu arşivden bölgeye dair 700 sayfaya varan bilgi ve hatırayı yaklaşık 7 defter olarak el yazısıyla kopyaladım ve böylece şu an harita üzerinde dahi var olmayan 7 bin nüfuslu "Geyve-Ortaköy" kasabasını kağıt üzerinde yeniden kurmayı denedim."
Keskin, okuyuculardan gelen tepkileri değerlendirdiğinde romanı başarılı bulduğunu da sözlerine ekledi. Haberler hakkındaki diğer yazılar
|