Ustaların çıraklarına sadece edindikleri mesleği, zanaatı değil hayatı da öğrettikleri, en geniş ve gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yaşıyordu…
Ustaların çıraklarına sadece edindikleri mesleği, zanaatı değil hayatı da öğrettikleri, en geniş ve gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yaşıyordu.
Bu ustanın çırağı büyüdü, ahşap işlemeyi ve hayatı öğrendi, kendi işini kurup başlattı. Bir süre sonra dostlarından biri oğlunu getirdi, ustadan onu yanına çırak almasını istedi.
Fakat bu çırak sürekli yakınıp duran, her şeye bozulan bir çocuk çıktı. Tahta getirmeye gidiyor, döndüğünde ellerine kıymık battığından uzun uzun yakınıyordu. Bir iş teslim etmeye gidiyor, döndüğünde yoldan, sıcaktan, müşterinin tavrından yakınıyordu.
Usta çocuğa bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama sözlerinin hiçbir etkisi olmuyordu.
Bir gün usta çırağını köye tuz almaya gönderdi.
Çırak ustasının söylediği gibi, tuzu alıp döndü. Usta bir bardak su getirmesini söyledi. Çırak bir bardak suyu da getirdi.
Usta, Şimdi o tuzu suyun için at" dedi. Çırak ustasının söylediğini yaptı. Sonra usta "Şimdi o suyu iç" dedi. Çırak suyu içti ve tabii ki içer içmez de tükürdü. Öfkeyle ustasına bakarken, usta "Nasıldı tadı" diye sordu.
Çırak nefretle, "Çok acı" dedi.
Usta çocuğa "Tuzu yanına al gel, gidiyoruz" dedi. Çırak ustasının peşine takıldı. Bir süre sonra civardaki gölün kıyısına geldiler.
Usta çırağa "Bütün tuzu göle dök" dedi. Çırak söyleneni yaptı.
Usta "Şimdi gölün suyundan iç" dedi. Çırak içti.
"Suyun tadı nasıldı" diye sordu usta. Çırak, "Çok güzeldi" dedi.
"Peki tuzun acısını hissettin mi" diye sordu bu kez de.
Çırak "hayır" dedi.
Usta çırağı karşısına oturtup anlattı:
"Hayattaki bütün olumsuzluklar işte bu bir avuç tuz gibidir. Eğer sen küçük bir bardak su isen, nasıl tuzun bütün acısını tattıysan, hayatın bütün olumsuzluklarından da öyle etkilenirsin. Eğer sen kişiliğinle ve gönlünle bu önümüzdeki göl gibi isen, hayatta karşılaşabileceğin bütün olumsuzluklar seni, o bir avuç tuz gölün suyunu nasıl etkilediyse öyle etkiler, bir bardak suda tattığın acıyı vermez sana.
Seçim senindir: Ya bardak olacaksın ya da göl
Not: Okay Gönensin'in Vatan Gazetesi'ndeki köşesinde 06.06.2004 tarihinde yayınlanmıştır.
…
Belge dedikleri şey!
Ergenekon iddianamesinin eklerinden her gün yeni inciler dökülüyor.
Son bombalardan(!) birini Milliyet gazetesi yazdı…
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Başbakan Erdoğan'ın görüşme tutanağı olarak anlatılan ifadeler "hayal görüşme" başlığıyla verilmiş…
Bu açıklamalar Genelkurmay ve Başbakanlık tarafından yalanlandı…
O görüşme tutanaklarını okurken bunları bir yerlerden hatırladığımı düşündüm…
Sonra buldum…
Ergenekon'dan tutuklu İsmail Yıldız'ın SESAR isimli internet sitesinde bunu yıllar önce okumuştum…
Demek ki Ergenekon dosyasında bu tür internet alıntıları belgeler var…
…
Hükümdarın ölümü
Hint diyarının bir köşesinde bulunan Serendib ülkelerinde bir hükümdar ölünce onu yerden bir karış yükseklikte bir arabaya koyarlar, sırt üstü bağlarlarmış.
Araba çekilerek gezdirilirken, başı yere değen hükümdarın saçı sakalı iyice toza toprağa bulaşırmış.
Hükümdarın cenazesi böyle dolaştırılırken ardından elinde süpürgeyle bir kadın gelirmiş.
Bu kadın süpürgeyle hükümdara biraz daha toz toprak bulaştırırken şöyle bağırırmış:
"Ey gafil İnsanlar... Şu gördüğünüz fani daha dün sizin çok kudretli hükümdarınızdı. Bugün dünyaya veda etti ve toprağa yaklaştı. Onu görün, en kudretlinin de sizden farkı kalmadığını görün!"
Bu tören üç gün devam eder, sonra büyük bir ateş yakılır, cenaze içine koyulur, daha sonra da küller rüzgârda savrulurmuş.
Hükümdarlar yakılırken, isteyen karıları da ateşe girerler, onların külleri de hükümdarın külleriyle birlikte rüzgâra karışırmış.
İnternetten Sezai Matur hakkındaki diğer yazılar
|