Bunalıyoruz...
Geriliyoruz...
Sıkılıyoruz...
Ruhumuza darlık geliyor...
Hep aynı nakarat, ama zordur bizim meslek zor...
İşte böyle bunaltılı günlerimde sağolsun abim Murat Uygun beni gezmeye çıkartır. Geçenlerde yine gezmeye çıktık. Son aylarda sık sık gittiğimiz Ada AVM'ye gittik. Gitmez olsaydım. Arkadaş, gazetecileri sevmediklerini ve birilerinin sinir olduğunu iyi bilirim. Bunu çok kez yaşıyorum ve yaşıyoruz.
Hastaneye komşunu ziyarete gidersin, 2 güvenlik görevlisi peşine takılır. Arkadaş, “Ziyarete geldik. Herkes gibi biz de insanız ve hastamız var” dersin ama nafile... Adamlar peşini bırakmaz…
17 Ağustos depreminde Emirdağ Çadır Kenti’ne gittim. Herkes içeri giriyor-çıkıyor. Tam içeri girecem, iki asker: “Durrrrr. Girmek yasak”
Niye?...
Basın giremez...
Neden?
Emir böyle...
Emir kimden?
Komutandan...
Komutan nerde?
Müsait değil.
Bi sor istersen...
Sordum, ama “Basın yasak” dedi...
“Tamam Mehmetçik kardeş” dedikten sonra, her gün canlı yayına bağlandığım NTV’de Emirdağ Çadır Kenti’ne basının girmesinin yasaklandığını aktardım. Ortalık karıştı tabii...
Sonra...
Basının girmesi serbest...
Gelelim Ada AVM'ye... Güzel, temiz, nezih ve yaşam alanlarıyla harika bir merkez. Ben de insan gibi bu merkeze gidip çay içip gezmek istiyorum. Bu yıl en az 20 kere gittiğim merkezin kapısında her seferinde sorun yaşarım. Sağolsun güvenlikçi arkadaşlar bizi girişte karşılıyorlar ve başlıyorlar soru bombardımanına...
Basın mısınız?
Evet...
Çekim yapacak mısınız?
Hayır... Gezmeye geldik.
İki adım atıyoruz ve belimdeki NTV mikrofonunu görüyorlar. Hemen güvenlikçi arkadaş atılıyor, “Yoksa NTV'den misiniz?” “Evet” diyorum ve “O zaman yukarıya bildirmem lazım” deyip başlıyor konuşmaya...
Breeek... Breeek... Bir gazeteci gördüm. Tamam...
Breeek... Breeek... Ne yapıyor? Tamam...
Breeek... Breeek... Yürüyerek yukarı çıkıyor. Tamam...
Breeek... Breeek... Nası bi şey?.. Tamam...
Breeek... Breeek... Büyük bir makinesi var. Tamam...
Breeek... Breeek... Anlaşıldı. Tamam...
Yukarı çıkarken, yürüyen merdivenlerin başında 2 güvenlik görevlisi yine bizi yakalıyor.
Hayırdır?
Hayır...
“Çekim mi yapacaksınız?”, “Yok. Gezmeye geldik” diyorum. “Peki” diyorlar, ama başlıyorlar bizi izlemeye...
Ayıp yaaa...
Vallahi ayıp...
Hem kuzum, bu panik, bu heyecan nedir?
Basından ne saklıyorsunuz? Bu tedirginlik ne böyle?
Eğer bizi, en azından beni istemiyorsanız, kapıya ‘Elinde büyük makinesi olan o gazeteci giremez’ yazın, ben anlarım. Dingilim, ama öküz değilim. Bir de çağdaş ve yenilikçi bir merkez olacaksınız. Bu mu sizin çağdaşlık anlayışınız?
Bırakın bu korku ve paniği de biz de sizin şu yaşam alanlarınızın tadını çıkartalım.
Breeek. Breeek... Anlaşıldı mı? Tamam...
Breek... Breeek... Sesiniz gelmiyor... Tamam... Hüseyin Cumalı hakkındaki diğer yazılar
|