2009'ın son günlerinde manşetten bir tekzip yayınladık…
Türk basınında çok alışık olmadığımız bir durum olduğu için bu çok konuşuldu…
Çoğu kez mahkemelerin verdiği tekzip kararları, iç sayfalarda küçük puntolarla kimsenin görmeyeceği şekilde gazeteye girer…
O yüzden de dikkat çekmez…
Ancak tekzibin temel mantığında, tekzip metninin haberin çıktığı yerde, aynı puntolarla yayınlanması vardır…
Okur daha önce okuduğu habere verilen cevabı da aynı kolaylıkla okumalıdır…
Biz de, yargıya saygımızdan mahkeme kararı neyi emrediyorsa, haberin çıktığı yerde aynı puntolarla tekzibi yayınladık…
Bazı meslektaşlar, sanki ilk kez ve sadece biz "düzeltme ve cevap" yazısı yayınlamışız gibi zil takıp oynadılar…
Ayrıca tekzibin yayınlandığı internet sitemize ve tekziple ilgili haber yapan bir başka siteye tekzibe konu olan haberimizle ilgili olmadık yorumlar gönderildi…
Neymiş efendim bizim haberlerimizdeki yalanlar tescillenmiş…
Zil takıp oynayan meslektaşların ve o yorumları yazanların bilmediği bir şey var…
Her mahkemenin verdiği karar yüzde yüz doğru değildir…
Mahkemeler de yanılabilir…
Türkiye'deki "tekzip müessesesi"; "itiraz müessesesi" sağlıklı işletilmediğinden çoğu kez hatalı işler…
Tekzibe konu olan o haberimiz de bizim arkasında durduğumuz, mahkeme kararından sonra yaşanan gelişmelerle yüzde yüz doğrulanan bir haberdir…
Herkes çok iyi biliyor ki; bizde yalan haber olmaz…
Ancak bizim haberlerimiz sivridir ve yanlışı olanları, yanlış yolda olanları rahatsız eder…
Bizim yolumuz eğri-büğrü değildir…
Bizim tek bir çizgimiz vardır…
O da dosdoğrudur…
Ancak gazetecilik zamanla yarışılan bir meslektir…
Zamanla yarışırken koşturmaca içinde zaman zaman, istem dışı bazı bilgilerin eksik ve yanlış olduğu haberlerimiz olmuştur…
Biz hata yaptığımızı gördüğümüzde mahkeme kararına gerek olmadan özür dilemeyi bilmişizdir…
Bu nedenle bizim manşetten yayınladığımız düzeltme ve cevap yazısıyla ilgili birilerinin sevinmesini anlamakta zorlanıyoruz…
Özetle şunu söylemek istiyorum;
Biz ne kadar hatalı olduğunu düşünsek de yargının verdiği karara saygılıyız ve o karar neyi emrediyorsa, hiç kıvırmadan gereğini yaparız…

….

Deprem vergilerine devam!

17 Ağustos depreminin ardından dönemin hükümeti deprem yaralarını sarabilmek için bir dizi vergi uygulaması başlatmıştı…
Bunlardan biri de cep telefonlarından alınan özel iletişim vergisiydi…
Yasa çıkartılırken bu şekilde toplanan paraların deprem bölgesi için kullanılacağı belirtilmişti…
Depremin üzerinden 10 buçuk yıl geçti…
Özel iletişim vergilerini kaldırmak yerine daha da arttırıyorlar…
Dünyada cep telefonu ile görüşmeden en yüksek vergi alınan ülke Türkiye…
Peki toplanan vergiler nereye gidiyor; deprem yaralarının sarılması için kullanılıyor mu?
Toplanan paralar bütçeye aktarılıyor…
Deprem sonrası hasarlı gösterilen binalar onarılmadan birer hazır beton mezar gibi duruyor…
Ödenek yok diye bakan yok…
Bilim adamları depremi yaşamış binalarla ilgili uyarılarda bulunuyor…
Ödenek yok diye kamu binalarının bile deprem güvenli olup olmadığına bakılmıyor…
Depremi yaşamış okul binaları bile hala deprem güvenliği testinden geçirilmedi…
Hükümet depremi bahane ederek milleti haraca bağlamış ama gelecek depremi düşünen yok…
Biz tepkisizler topluluğu bunca kazığı yemeğe müstahakız…
….

İlk Yorumu Siz Yazın

Yorum Yaz

Lütfen Yorumlarınız Haberin Konusuna Uygun Olsun. Kişisel Sözlü Kelimeler Silinecektir.
Adınız:
E-Posta
Web Site
Başlık:
BBCode:
Yorum:
Güvenlik Kodu:*
	Bu Habere Yazılan Yorumlar Hakkında E-Posta Aracılığıyla Bilgilendirilmek İstiyorum